İçeriğe geç

Gümüşhane’de neden çok kilise var ?

Öğrenmenin Dönüştürücü Gücü ve Gümüşhane Üzerine Bir Pedagojik Düşünme

Bir eğitimci olarak her zaman şuna inanırım: öğrenme yalnızca bilgi edinmek değil, dünyayı yeniden anlamlandırma sürecidir. İnsan öğrendikçe değişir, değiştikçe çevresini dönüştürür. Bu dönüşüm bazen bir öğrencinin hayalinde başlar, bazen de bir şehrin taşlarında, duvarlarında ve tarihî mirasında şekillenir. İşte bu yüzden “Gümüşhane’de neden çok kilise var?” sorusu yalnızca bir tarih merakı değildir; aynı zamanda kültürel öğrenmenin, çok katmanlı kimliklerin ve birlikte yaşama kültürünün pedagojik bir aynasıdır.

Gümüşhane’de Neden Çok Kilise Var? Tarih, Kültür ve Öğrenmenin İzleri

Gümüşhane, Doğu Karadeniz’in iç kesimlerinde yer alan, yüzyıllar boyunca farklı medeniyetlerin yollarının kesiştiği bir şehirdir. Adı, “gümüş” ve “hane” kelimelerinden gelir; bu bileşen, hem ekonomik hem de kültürel zenginliği simgeler. Osmanlı döneminden Bizans’a, Pontus Rum Devleti’nden erken Cumhuriyet dönemine kadar uzanan bu coğrafya, çok kültürlü bir etkileşim alanı olmuştur.

Kiliselerin çokluğu, bu coğrafyanın geçmişte farklı inanç topluluklarının bir arada yaşadığı bir öğrenme alanı olduğunu gösterir. Gümüşhane’deki kiliseler sadece ibadet mekânları değil, aynı zamanda birer kültürel öğrenme merkezi işlevi görmüştür. Sanat, mimari, el sanatları ve hatta tarımsal üretim teknikleri, bu yapılarda paylaşılan bilgiyle şekillenmiştir.

Pedagojik Perspektiften: Mekânın Öğretici Rolü

Öğrenme teorileri bize şunu söyler: İnsan sadece sınıfta değil, yaşadığı çevrede de öğrenir. John Dewey’in deneyim temelli öğrenme yaklaşımı, bireyin çevresiyle kurduğu etkileşimin öğrenmenin en güçlü formu olduğunu savunur. Bu açıdan Gümüşhane’deki kiliseler, birer “taşlaşmış öğrenme nesnesi”dir.

Bu yapılara bakıldığında sadece mimari estetik değil, toplumsal etkileşimin, kültürlerarası diyaloğun izleri görülür. Bir öğrenciye Gümüşhane’deki kiliseleri gezdirdiğinizde, ona tarih öğretmekten fazlasını yaparsınız: Öğrenmenin empatiyle, merakla ve geçmişle bağ kurarak nasıl derinleştiğini gösterirsiniz.

Öğrenme Teorileri Işığında Kültürel Çoğulculuk

Sosyal öğrenme teorisine göre, bireyler çevresindeki modellerden davranış biçimlerini öğrenir. Gümüşhane’de yüzyıllar boyunca Türk, Rum, Ermeni ve Gürcü toplulukları bir arada yaşamıştır. Bu kültürel çeşitlilik, bireylerin birbirlerinden öğrendikleri, toplumsal değerlerin aktarıldığı bir öğrenme ekosistemi oluşturmuştur.

Her kilise, bir hikâyedir; her hikâye, bir öğrenme deneyimi… Bu coğrafyada dinî yapılar yalnızca inançların sembolü değil, toplumsal öğrenmenin mekânları olmuştur. Bu durum, pedagojik olarak çok dilli, çok sesli ve çok kültürlü bir öğrenme modeline işaret eder. Öğrenciler bu geçmişi incelediklerinde, ötekini anlamanın, farklılıkla yaşamayı öğrenmenin önemini kavrarlar.

Toplumsal Öğrenme ve Kimlik İnşası

Her toplum, geçmişinden öğrendikleriyle kimliğini şekillendirir. Gümüşhane’nin çok kültürlü tarihi, bugün de eğitimde hoşgörü, kültürel miras bilinci ve tarihsel empati gibi değerlerin öğretilmesine ilham verebilir. Eğitimciler olarak bu tür tarihî mirasları yalnızca geçmişin kalıntıları olarak değil, aktif öğrenme materyalleri olarak ele almalıyız.

Bir öğrenciye şu soruyu sormak, onu derin düşünmeye yönlendirir:

> “Bir şehrin taşlarında saklı olan hikâyeler, senin kimliğini nasıl şekillendirebilir?”

Bu soru, pedagojik açıdan eleştirel düşünmeyi, değer temelli öğrenmeyi ve öz farkındalığı geliştirir.

Kiliselerden Öğrenilecek Pedagojik Dersler

Kiliseler, mimari açıdan estetik bir değer taşırken, eğitim açısından da kültürel mirasın canlı laboratuvarları olarak değerlendirilebilir. Bu yapılar, öğrencilerin öğrenme sürecine duygusal bağ kurma, sorgulama, keşfetme ve anlamlandırma gibi üst düzey bilişsel becerilerle yaklaşmalarını sağlar.

Eğitim programlarında bu tür tarihî mirasların kullanılması, yer temelli öğrenme (place-based learning) yaklaşımına örnektir. Öğrenciler, doğrudan yaşadıkları çevreyle etkileşime girerek soyut kavramları somutlaştırır. Gümüşhane’deki kiliseler üzerinden tarih, sanat, coğrafya ve sosyoloji dersleri bütünleştirilebilir.

Geleceğe Dair Öğrenme Perspektifleri

Bugün bir eğitimci olarak Gümüşhane’nin bu çok katmanlı yapısına baktığımızda, geçmişin yalnızca anlatılacak bir hikâye değil, öğrenilecek bir deneyim olduğunu görürüz. Peki biz, öğrencilerimize bu deneyimi nasıl aktarabiliriz? Onları geçmişle bağ kurmaya, farklılıkları anlamaya, kültürel mirası korumaya nasıl teşvik edebiliriz?

Belki de bu sorular, bir dersin değil, bir yaşam biçiminin başlangıcıdır. Çünkü öğrenme, insanın kendini ve çevresini anlamlandırma sürecidir.

Sonuç: Öğrenmek, Anlamaktır

“Gümüşhane’de neden çok kilise var?” sorusu, yalnızca tarihsel bir merakın değil, öğrenmenin anlamının da kapısını aralar. Her kilise, her taş, bir öğrenme deneyiminin tanığıdır. Bir eğitimcinin görevi ise bu tanıklığı öğrencilerle buluşturmak, onları geçmişin sessiz öğretmenleriyle tanıştırmaktır.

Ve belki de asıl soru şudur:

> “Biz, yaşadığımız şehirden gerçekten ne öğreniyoruz?”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
prop money